GÜNLÜK: Yücel Abi’nin seyir defteri 1.bölüm

MARMARİS TURUNC KERPİÇ ANAOKULU YEMEKHANE VE MUTFAK YAPIMI.
GÖNÜLLÜLER ORGANİZASYONU

Nerden başlasam bilemiyorum desemde bir yerden başlamak zorundayım. Rahmetli babam bi işe başlamak yarı yarıya o işi bitirmek derdi ve öyle oldu.

20/07/2012 Cuma sabahı saat 04.30 da kalkış ve 05.00 de arabanın kontağını cevirdik ve yola koyulduk. İstikamet Marmaris Turunç beldesi ve otobana çıktıktan bir müddet sonra sol tarafımdan güneşin güzel yüzünü yavaş yavaş göstermeye başlarken günümüzün güzel başlangıcıyla güzel şeylerin olacağını müjdelemesi bir oldu. İşte bu duygularla ilerlerken aklımda bir sürü düşünce ve duygu karmaşasıyla yolculuk devam etti. Tabi bu arada arabadaki eşim ve arkadaşımız Bahtiyar uykuyla mücadele ederken önce Aydın arkasından Çine ve Muğladan sağa saparak Marmaris yoluna koyulduk. Bir müddet sonra karnımız acıktı nidalariyla beraber yolun sag tarafında bir yazı iki km sonra dünyanın 8 zinçi harikasına göreceksiniz ve hayran kalacaksınız yazısıyla hepimiz pür dikkat yolu gözlerken karşımızda gerçekten dünya harikası bir manzarayla karşılaştık. Hemen sağa çektik bir arkadaş ekmek teknesini hazırlamakla meşgül ve kendini öyle kaptırmış ki “Kardeş çay varmı” sorumuza bir müddet sonra “Tezgahı yeni açıyorum abi, geç kaldım, kusura bakmayın akşam düğün vardı da” dedi.
Neyse kahvaltılığımızı hazırladık biraz atıştırırken bir ses
“Taze bayat çay var”
“Hemen üç tane abi”
“Tamam geliyo” demeye kalmadan caylar soframıza geldi.

Ve bizler kahvaltımızı o eşsiz manzarayı seyrede seyrede yaptıktan sonra ve de o anı ölümsüzleştirdikten sonra yavaş yavaş yola koyulduk. Uzun ve yorucu olmasada Marmaris’in içinde bir müddet Turunc’a gidecek yolu bulabilmek için verdiğimiz çabanın sonunda Turunç yoluna vasıl olduk. O incecik kıvrımlarla dolu yolun sonunda tepeden bakınca gene o güzelliklerle dolu Turunç beldesini gördük. Hemen bu işi organize eden guruba telefon açarak nerede buluşacağımızı sorduk onlarda bize tarif ettiler. Yolumuza devam ederken İrem hanımla diyoluğumuzda
“İrem hanım, nasıl buluşacaz sizinle?”
“Yücel bey, size biz ulaşamayacağız ama siz bize ulaşacaksınız.”
“Nasıl?”
“Turunc’un içine girin.”
“Evet.”
“Köprüyü geçin.”
“Tamam”
“Parke yolun sonunda sola kıvrılın.”
“Tamam.”
“Sonra üç km gidin” diyince benim kafamdan kaynar sular döküldü. Çünkü o kadar kıvrımlı yolun sonunda bir üç km daha çekemiyecek kadar yorulmuştum.
“Peki sonra”
“Ben sizi Profesörler Sitesi’nin girişinde karşılayacağım.”

İşte benim için final dedikten sonra ya Allah ya bisminlah yola revan olduk tekrar. Sitenin kapısında İrem hanımı görünce nerdeyse sarılıp öpücüklere boğacaktım, üç km yol aslında yediyüzelli metre çıkınca. Neyse bizi bir oda bir salon bir taş eve yerleştirdi. “Hadi dinlenin” dedi tabi ben her zamanki gibi aceleciliğimle hadi calışmaya gidelim dedim.
İrem hanım “Hayır, ilk siz geldiniz bu size ödül” dedi. “Oleyyyyyyyyyyyyyyyy” bizimkilerden çıkan nidalarla evimize yerleştik.
Biz denize giderek biraz eylendik. Bahtiyar’ın ilk deniz suyuyla tanışması, o suratının halini hiç unutamayacağım. Akşam üstüne doğru İrem hanım ve Arda bey benim arabanın LPG’li oluşu nedeniyle Turunç’tada LPG istasyonu olmadığından bizi Turunç’ta bir aparta yerleştirdiler. Havuzumuz bile var burda. Bazı insanların kıskanmasına neden oldu tabii. İşte bu duygularla seyretmiş olduğum bir filimdeki bir sözle ertesi sabah saat 06.00 da şantiyede kendimizi bulduk. Buraya ilk ayak basan ben olacaktım ve de son ayrılan ben olacam diye kendime söz verdim.

İşte bu duygularla hemen işe koyulduk ben Arda, Bahtiyar, Muko, Ebru, Özlem ve Onur’la beraber ilk killi toprağımızı eleyeceğimiz eleği yaptık. Ölçüleri 2 adet 1.60, 5x10luk parçayı 2 adet 1 metrelik 5x10luk kalası dikdörtgen şeklinde birleştirdikten, elek telinide sabitledikten sonra hayata geçirdik. İşte el emeği göz nuru eleğimiz.


İşte ben temel çukurunda çalışırken Bahtiyar elekte, Ebru ve Onur blokaj yaparak bir günün sonuna doğru gelmeye başladık. Günün sonunda paydos yaptığımızda saat 20.30’u gösteriyordu. İlk akşam yemeğini yedikten sonra kendimizi yatağın yumuşak kollarına teslim ettik.

İşte bu temel alanı Ebru’nun can hiraş ve de Onur’un desteğiyle benimde kıyısından köşesinden yardımımla bu hale geldi.

Her neyse bir kısmımız temelle uğraşırken, Arda, Muko ve Gökçe uzun uğraşlarla kerpiç çamurunun harcını hazırlamaya başladılar. Ama ne başlayış sormayın, ölçek yok, saman ölçegi derken en sonunda hamurumuzun tam ölçüsü çıktı: 3 ölçek elenmiş killi toprak 1 ölçek saman aynı harc karar gibi devire devire çevirdikten sonra bol miktarda suyun yardımıyla ve de kızların ayaklarının gücü ile daha sonra devreye giren Bahtiyar’ın halaylarıyla çamur hamurumuz ortaya çıktı. Onu şantiyenin bir kenarına dinlenecek ve mayalanacak veya Gürbüz ustanın tabiriyle ekşiyecek kıvama gelene kadar her gün devrilerek ters düz yapılacak. Arda mühendisimizin dediğine göre 3 veya 4 gün mayalanacak.
Tabi bu arada bu işlem her gün yapılarak çamur harmanı çoğalacak. Bi taraftan çamur karılarak ve de diğer işler de devam ederek şantiyemize yeni gelen arkadaşlar sayesinde işler tıkır tıkır devam edecek.



Saman ve killi toprak mayalanmadan önce böyle aşamalardan geçtikten sonra dinlenmeye bırakılıyor.
İşte bu işlem devam ederken burada inşaat yapan Yekta usta geldi. Tabi o gelmeden biz demir bükmek için lazım olacak malzemeleri deposundan Turunç belediyesinin vermiş olduğu traktör ve römörkörüyle şantiye sahasına getirdik.
İşte bu aşamada Yekta usta bize demir bükme aparatının çatısını kurmak için iki adet çam ağacını kullanmaya karar verdi ve işe koyuldu. Bu iş bitince etriyeleri kıvırmaya başladık. Bu işte güzeller öncelik sahibi olduklarından işe onlar koyuldu.

Gelen demirlerle Yekta ustanın direktifleri doğrultusunda, gösterdiği şekilde etriyeler yapılmaya başlandı.


Bu arada çamur karma işlemi yapılmaya devam ediyor. İşte tam bu işler yapılırken Gürbüz abi bize kerpiç kalıplarını yapmayı öğretti. Kalıp yapacağımız tahtanın genişliği 15cm eni 2.5cm boyu 1.60cm olan iki tahta parçasını 30cm aralıklarla 30×30 3 adet göz vede yanına 15×30 bir adet gözlü toplamda 4 gözlü ilk kerpiç kalıbımız büyük uğraşlar sonunda ortaya çıkmış oldu.

Kalıp ortaya çıkınca hadi dökelim dedik. Bir çırpıda çamuru kalıbın içine yerleştirdik ve beklemeye başladık. Bu süre yarım saat kadar bir süre idi.

Bir türlü geçmeyen yarım saatin ardından kalıbımızı yavaş yavaş çıkardık. Biraz hayal kırıklığı olsa da ilk kerpiç tuğlalarımız ortaya çıktı. İçimizden bazılarının morali bozulsada devam etmeye karar verdik. Tekrar dök, tekrar dök derken bizim örnek kalıplarımız daha bir güzel olmaya başlayınca bir sevinç dalgası kapladı hepimizi.


Bu işler devam ederken bir gurup demir bükme işine soyundu. Bir kısmıda kalıpları hazırlamaya başladı ve sıra kalıpları yerlerine yerleştirmeye gelince tabiî ki zeminin kontrol edilmesi gerekiyordu onun içinde belediyeden topografçı bey geldi zeminin kodu onaylandıktan sonra ilk kalıp yerine kondu.



İşte bu aşk ve şevkle çalışırken Antalya’dan bu kerpiç hususunda bi duayen olan mimar BEYAZIT BÜYÜKYILDIRIM bey geldi. Bizim büyük bir zevkle yaptığımız çamur hamurunu bir el darbesiyle iterek bu olmamış demesiyle bütün dünyamız ters düz oldu.
Beyazıt hoca: “Bu hamur olmamış”
“Neden hocam?”
“Nedeni var mı, saman tam manasıyla karışmamış içi pütür pütür”
“Daha ne eksik hocam”
“İçine kargıdan veya şişeden bağlayıcı unsurlar eksik”
“Valla hocam…”
“Vallası billası yok. En büyük eksik bu çamurun mili eksik.” dedi ve hepimizi toplantı odasına alarak konferans vermeye başladığında bu işin gerçekten bir ustası, hocası vede piri olduğuna karar verdik. Sağ ol hocam eksiklerimizi en kısa zamanda kapatacağız.

İşte biz bunlarla uğraşırken daha önce başlanan temele kalıpları yerleştirilmeye başladı arkadaşlar. Tabiki ortaya çıkan her iş bizleri gururlandırdığı gibi aynı zamanda onurlandırıyor.

Bende bu onuru sizlerle paylaşmak istedim ve bunu da resimlerle ölümsüzleştirdim.

Şimdi yiğidi öldür ama hakkını ver derler bizim orda. İşte bu konuda Gürbüz usta vede Bahtiyarı anmadan geçmek olmaz. Bizler kalıpları hazırladık onlar yerleştirdiler. Sağ olun var olun arkadaşlar.

Bizler burada çalışırken bazı arkadaşlar ellerinde cep telefonları ile vakit geçirirken bazılarıda uyuklarken bazılarıda kaytarırken görüntülemek ihtiyacını duydum. İşte kaçaklar.

İşte bu şekilde zaman geçerken aramıza Bayazıt hoca katıldı. Daha bismillah demeden adam hemen ayaklarını çıkarıp çamur deryasına daldı. İşte bu da işi sahiplenmeyi gösteren bir olgu değil mi?

Ha bu arada kendiside telefonla konuşuyor ama bize toprak tedarik edecek kişi ile yanlış anlamayın.

Tam bu sırada bizim tek ücretli çalışan Gürbüz ustamıza yardım eden Baho ve Özlem’in beton dökülecek kalıpları nasıl büyük bir ihtimamla çaktıklarına bakın siz. Tabi bununla kalmıyor çalışmalar. Bakim siz ne yapıyorsunuz diye denetlemeye gelen bi müfettişimiz var, koluma kondu onuda görüntüleyip sayfamıza koydum.

Ama bunlar yapılırken beton kalıpları hazırlayan Muko, Ayferi ve de Gökçe ve de tabiî ki her işin jokeri Bahtiyar’ı unutmamak lazım.

Bakın bu işi yalnızca erkekler yapar diyenlere inat Aysu kızımızın demirleri nasıl büktüğünü ve de o bükülen demirleri demir bloğa montaj yaparken artistik poz veren Banu hocamızıda unutursak beni tefe koyarlar.

Bizler burada bu işi gönüllü olarak yapıyoruz. Yeterki burada okuyup adam olacak çocuklar vatana millete hayırlı bireyler olarak yetişsinler. Burada bu okulu yapan abi ve ablalarını unutmasınlar. Çünkü biz bu işi yaparken hepimiz yüreğimizden birer sevgi parçacıkları koyduk her emeğimize.

Hani derler ya yaptığınız iş sizin karekterinizi gösterir diye, işte bizde bu karakterde bir avuç insanız. Hepimizi bi kefeye koysanız yüreğimizin bu işi bitirip hayata geçirmek için çarptığını anlarsınız. Bizler bir okulu yapan bir avuç insanız Turunç beldesinde yürürken insanları bizi birbirlerine gösterirken “işte bizim çocukların okulunu yapan bunlar” dediklerinde ister istemez gururlanıyoruz.
Şimdide size demir kesen vede demir bağlayan arkadaşlardan bir kesit göstereceğim.

Günler böye geçerken dün akşam üstü kalaslarımız vede 5×10 luk ağac aksamımız geldi. İftara bir yere davetliyiz. Hemen indirip gitmemiz lazım bir soluk hepimiz soyunduk vede koca kamyonu alaşağı ettik.

Bu gün günlerden 29 Temmuz 2012 ve biz bugün of olmamıza rağmen sabah saat 07.00 de ben Gürbüz usta arkasından Hira ve Baho şantiyede buluştuk ben çamuru çiğnerken Gürbüz usta acıktığını ifade edince, Arda aşağıya inip birkaç parça kayıntılıkla geldi. Onlar kahvaltı ederken ben kalıplara tekrar kerpiç tuğla için çamur döktüm. Tam oturacam Gürbüz usta “Hadi abi bi el verde şu demiri aşağıya indirelim” dedi. Biz tam beş kişi Arda, Baho, Gürbüz, Hira ve ben demir kalıbı beton kalıbın arasına indirdik.

Etriyeleri birleştirirken demir ağları yerine yerleştirirken bir koşuşturma bir koşuşturma sormayın gitsin. Sakatlıklardan da bahsetmiyorum, nazara daha fazla geliriz korkusuyla.

Bağlanan demirlerin yerine yerleştirilmesi gerekiyor. Tabi ne yapılması lazım: Hepbirlikte o 12 metrelik demir yığınının aşağı alınıp yerine götürülmesi gerekiyor.

Bu görmüş olduğunuz demir yığınının ilkini biz tam altı kişi yerine yerleştirmiştik. Ayıp olmasın diye o resimleri koymadım. İşte tam bu sırada adını Osman koydugum dolmuşcu arkadaş her zamanki gibi elinde bir tepsi içinde kesilmiş karpuz dilimleri. Ardından rehavet çökmüş simalar.

Bizler böyle çalışırken, dinlenirken daha önce gelen kerestelerin kesilmesi gerektiği için her zamanki gibi tehlikeli işleri kotaran ben ve sevgili eşim bunları istenilen ölçüde kestik.

Can hiraş bir şekilde çalışırken demir grubu sessiz sakin derinden bir boy bizleri geçtiğini fark ettik. Bugün son demir yığınının bitirilerek yerine konmasını bekliyoruz. Bu yarınada sarkabilir. Tabi hakını yemememiz gereken kafasına göre takılan kerpiç gurubumuzu unutmamak lazım. Tabi ben hazırlamazsam bu kerpiç çamur yığınını yapan olmayacak.

Bu sabah kahvaltıdan sonra insanların yerinden kalkacak hali kalmadığını fark ettim. Aşırı bir nem ve aşırı bir sıcak insanları duvara yapışmış sinek gibi olduğu yere mıhlıyor.

Hadi bismillah narasıyla ekip işlerinin başına döndük. Çalışmaya devam. Demir, kereste, kerpiç derken öğle yemeği vakti geldi. Allah razı olsun gönüllü velilerimiz aç karnımızı doyurdu. Öğle siesta vakti. Herkes denize eve gitti. Hanım evde büsküvili tatlı yapmış. Bir abimizde kek yapmış onları yedikten sonra hadi tekrar iş başı. Size resimleri gösteremiyorum üzgünüm boş tabaklar kalmış. Bi dahaki sefere.

Yorum bırakın