Günlük: Yücel Abi’nin Seyir Defteri 3.Bölüm

Yeni bir güne başladık. Birgün evvel akşam kızlara dedim ki sabah saat 06.30 yola çıkacaz dememe rağmen bizim kızlar hazırlanamadığı için ben ve hatun yola koyulduk. Sonradan arkamızdan sükün ettiler. Yeni gelen Ece akşamdan hazırladıkları planı uygulayarak sabah gelmediler. Neyse yalancının mumunun yatsıya kadar yandığı bi daha ispat olundu. Bu hengame arasında sabah çamur faslı, kolonların köşeleri derken bir gün önce bahsettiğim çamur banyosu başlamış oldu. Bende fırsatı kaçırmadan görüntüleyip sayfaya koydum.

Böyle çalışmaya can kurban derken Ferhat abi şalomayla çıkageldi. Her tehlikeli işte olduğu gibi, işi yapmak ve yardımcımı yetiştirmek üzere çalışmaya başladık. Ferhat abi de boş durmadı gece karanlığına kadar dikmeleri yerleştirip kaynakla sabitleştirmekle meşgul oldu.

Şalomonun kullanımı hakkında bilgi ve uygulama yapıldı. Şalomayı neden kullandık? çünkü 10x20lik kalaslarımızda bulunan budakları yakarak içindeki reçineyi, dışarı çıkararak o bölgede deformasyon olmasını önledik.

Bu işi çırağa devrettikten sonra kalasların dibini ziftleme işlemine başladım. Eğer bu işi yapmazsak sonuçta beton içinde kalan kısım bir müddet sonra çürümeye başlayacak.

Biraz da işten kaytarıp insanları görüntülemek için gezerken ilginç görüntüler çektim.

Tam işleri paydos edelim derken birde baktık ki küçük ziyaretçilerimiz var. Onları da Ebru ablalarıyla görüntülemek boynumuzun borcu oldu. Ne kadar şirinler değil mi?

Tam hazırlanırken ağacın üstünde bir şey dikkatimi çekti. Yanına gidince korku filimlerinden çıkmış gibi bir yaratıkla karşılaştım. Bu ne diye kendi kendime düşünürken Süreyya ordan bağırdı: “Abi onun adı Davut” Böylece mimarıda ortaya çıktı.

Bu gün sabah kızlara kalkın demedim. Çünkü kafalarına göre takılıyorlar. Bende her sabah yaptığım gibi dini vecibemi yerine getiremiyorum. Bari kuranımızı doğru okuyalım diyerek her zamanki saatimde (05.00) kalktım. Malum saat 06.30 da kontağa bastım. Bir tek yanımda hanım vardı. Bir müddet sonra Onur baş mükendisim geldi. Bizimle kahvaltı yaptıktan sonra ortadan kayboldu. Bir müddet sonra bütün kızları ve oğlanları toplayarak geldi. Tabiî ki bu benim çok hoşuma gitti. Demek ki bundan sonra sabahları tüm kadro şantiyede olacak.
Dünkü bir hadiseyi de anlatmadan geçmemem gerektiğine karar vererek Barış’ın başına gelen hadiseyi de nakledeyim. Bizim Barış adı üstünde barış adamı, demir ankrajlarla ugraşırken ‘vay sen misin bize kazmayla saldıran efe’ diyerek barış’a karşı taaruza gecmişler. Yerdeki kalıp 5x10luk kalaslarda yardım ederek bizim Barış’ı sırt üstü yere düşürmüşler. Düşerken Barış’ın sırtına bu bizden sana anı olarak kalsın diyerek 10cm’lik çizik atmışlar. Kanayan yarayı görünce hemen ilk yardım kuralları aklıma geldi. İyi ki ilk yardım kursuna katılmışım. Sözüm ona sağlık ocağına gidene kadar gerekli müdehalede bulunmuş oldum. Sağlık ocağına gidince bizi bir hemşire hanım karşıladı.
“Merhaba geçmiş olsun”
“Sağolun”
“Ne oldu?”
“Şantiyede demirle yapmış olduğu savaştan yenik çıktı”
“Hahahaaaa”
“Valla doğru söylüyorum”
“Tamam”
“Barış kımıldama”
“Kımıldamıyorum abi”
“Hadi len ordan gözüme mi inanacam sana mı?”
“Tamam abi kımıldamıyacam”
“Hemşire hanım tetanoz aşısı var mı?”
“Yok”
“Bu nasıl sağlık ocağı?”
“Burası sağlık ocağı değil”
“Ne peki?”
“Sağlık evi”
Gerekli müdehale edilince teşekkür ederek ayrıldık. (Ha bu arada Barış’ın dokunulmaya karşı tiki olduğu anlaşıldı) Allah Barış’a sabır versin demekten başka bir şey gelmiyor elimizden. Barış’ın tetanoz aşısı olmadığı ögrenilince doğru Marmaris devlet hastanesine gidilerek aşı yapıldı.

İşi şöyle bir gözden geçirdim. İşin yüzde ellisini bitirmişiz gibi bir his doğdu içime. Kendimizle bir daha gurur duydum. “YAŞASIN GÖNÜLLÜLER, VAR OLUN” diye bağırmak geldi içimden. Ama nasıl karşılanırım diye birden bir düşünce kapladı benliğimi. ‘Yücel abi kafayı sıyırdı, Allah sonumuzu hayır etsin’ düşünceleri kulağıma gelir gibi oldu. İş bölümü tamam. işe başlandı. Herkes bir şeyler yapıyor. Ben ve eşim Muko kalasların reçinelerini yakıyoruz. Barış lazer hızarla bir şeyler kesiyor. Onur başını bilgisayara gömmüş videoları hazırlamakla meşgul. Bir grup uçan halıyla seyahate çıkmış. Bir grup kerpiç döküyor. Yani resmen bir curcuna devam ediyor. Herkes arı misali bir şeyler yapıyor. Bizim Davut ta malum yerinden pis pis sırıtarak bizi izliyor.





Artık eve gidip dinlenmeyi can-ı gönülden isterken Arda baş mükendisimiz yarın için beton döküleceğini söyledi. İçimi bir ferahlık kapladı vallahi. Betonu dökersek dikmiş olduğumuz direkler sabitlenmiş olacak. Hadi hayırlısı diyerek yemek yemeye gittik. Ertesi gün ben daha hazırlıklı olarak diğerlerinden gine her zamanki gibi erken gelerek şantiyede hazır vaziyette beklerken Arda ve ekibi geldi.
“Günaydın”
“Günaydın Arda, nasılsın?”
“İyi değil”
“Neden” diyecektim ki aklıma betoncunun gine yamuk yaptığı geldi
“Tamam beton gelmeyecek”
“Hayır gelecekte akşama”
“Eyvah gene karanlığa kalacağız öyle mi?”
“Öyle, sağlık olsun, önemli değil, gelsin de” diyerek işimize koyulduk. Rutin işler: çamur harmanlayıp çamur yoğurmak, kalıp dökmek gibi.
Yeni jonklörümüz Yanik her boş vaktinde biraz daha kendini geliştirmekle meşgül.


Nihayet öğleden sonra saat 17.00 de şantiyeye geldiğimizde beton mikserinin uzatma kolunu park etmiş hazır vaziyette bekler bulunca rahatladık. Beton gelecekti ve geldi!

Betonu döktükten sonra gözlerimin içine giren harçtan dolayı kullanılmaz hale gelen gözlerimle yemeğe gittik. Orada Arda yarın için çalışma olmayacağını söyledi. Zaten bu hepimizin hak ettiği bir ödüldü ve çok güzel oldu. Sayesinde acılı ve sancılı geçen gecenin ardından kız kardeşimi ve enişteyi görmeye Datça’ya gittik. Ama oradada boş durmadık. Kerpiç hazırlama hakkında bilgi topladık. Bu da şunu gösteriyor ki kerpiçle yapılan yapı her yöreye göre degişiyor. Ama esas malzeme killi toprak ve saman kısası uzunu saplısı sapsızı fark etmiyor bu iki unsur olmazsa olmaz. Ali usta biz yokken dökülen kalıpların dışını sökmüş ögleden sonra gelen gurupta içini sökmüş. Biz şantiyeye intikal ettiğimizde şantiyemizi bu şekilde bulduk.


Hızla çalışırken tam paydos saatinde Arda baş mükendisimiz “hadi ilk tuğlayı yerine koyalım öyle gidelim” dedi. Şantiyede bir anda bayram sevinci yaşanırmışcasına bir bağrış ve feryat içinde hemen hazırlığa başladık. Hemen kerpiç yatağını hazırladık. Önce çakıl taşıyla yatağın içini doldurduk. Daha sonra kerpiç blokların suyla temasını kesmek için 5x10luk larımızı yerleştirdik, onu ziftledik. İlk tuğlayı koymak için hep beraber köşemizin başına geçtik.


Hadi bi tane daha koyalım dedik onuda koyduk. Derken bir sıra çıktık. Ve paydos. yazımın başında bir şey demiştim. Rahmetli babamın her zaman söylediği bir söz: “İşe başlamak işin yarısını bitirmek demektir.” İşte biz işin yarısını bitirdik akadaşlar. Bu kadar. Hepimiz yemeğe, ordan kimimiz sahile, kimimiz de yumuşak yatağımıza yorgunluk atmaya gittik.

Yorum bırakın